Turuz masraflarını karşılaya bilmemiz için yeni yılda Turuza destek olmak için [email protected] ile irtibata geçin.
Bağışlarınızı bu E-postaya bildirin: [email protected]
BTC: bc1q0lqs9dhsd6glk4hdslt83fwcrz9uvujk6lrcfl
USD(TRC20):TWrFZBWcvyDfQSA51cvXq52Es8VSHeFwQR
Bank kart bilgileri:
6104 3373 5031 8547
Iran Millet Bank
Bina-Behiç AK-2013-33s
Bina-Behiç AK-2013-33s
- Ben ilkokuldayken mimar olmak istedim. Ortaokuldayken de mimar olmak istedim. Lisedeyken de mimar olmak istedim. Üniversite sınavlarında ise mimarlık bölümünü kazandım ve sonunda mimar oldum ve mimarlık yapıyorum.
- Belki de bu yüzden katısınız.”
MİMARLIK: Dergimizin bu sayısının dosya konusu “Yapıların Kullanım Süreci ve Mimarın Sorumluluğu”. Bu bağlamda mimarın yapı kullanım süreçlerindeki rolü, sorumluluğu, çeşitli müdahaleler karşısındaki hukuki ve mesleki hakları ve ayrıca yapı yönetimi ve kolektif süreçler karşısındaki yeterliliği tartışılıyor. Tam da bu noktada sizin, şu ana kadar pek çok kez sahnelenmiş ve hatta Kültür Bakanlığı tarafından 1993 yılı Oyun Yazma Yarışması’nda ödül almış olan “Bina” adlı oyununuz, dosyanın özünü oluşturan konuları bütün çeşitliliği ve çelişkileriyle mizahi bir anlatımla gözler önüne seriyor. Bu kapsamda “Bina” oyunu, bir yapının hayat hikayesine ve hatta işlemek istediğimiz konunun içeriğine dair üzerinde düşünülmesi gereken pek çok şey söylüyor. Belki burada oyunun hikayesinden ve sizin çıkış noktalarınızdan kısaca bahsedebiliriz.
BEHİÇ AK: Aslında “Bina” oyunu, benim ilk başlarda oyun olarak yazmayı düşünmediğim kişisel notlarımı bir gün toparlayıp bir metine dönüştürme isteğim sonucu ortaya çıktı. Bu süreç sandığımdan uzun sürdü ve üç yıla yayıldı. Baktım, aldığım bu notlar hakikaten çok kalıcı ve her dönemde geçerli olabilecek bir oyunun temasını oluşturabilir. Bunun üzerine bu notları bozmamaya çalışarak, kendi yaşadığım pratiklerden yola çıkarak ve hatta deneyimlediğim bazı diyalogları koruyarak bir oyun metni yaratmaya çalıştım. Oyunda geçen bazı enstantanelerin ve bazı hikayelerin çok birebir karşılıkları var. Bir aralar ben Spor Yazarları Derneği’ne gidiyordum. Oyunda bahsi geçen olay doğrudur: O dönemlerde Spor Yazarları Derneği sürekli kazılıyordu, çünkü havuzun suyunu engelleyemiyorlardı. Dernek çok büyük bir binaydı ve onun bir bölümüne işçiler girmiş kocaman delikler açarak ilerliyorlardı. Sonra o açtıkları delikleri kapatıyor ve başka yerleri kazmaya başlıyorlardı.
“- Bu havuz meselesini çözmemiz lazım.
- Havuz meselesini mi?
- Evet havuz meselesini. Bildiğiniz gibi değil, biz bu havuzdan neler çekiyoruz. Bu işletme bu havuzu kaldırmıyor. Bu yüzden, havuzu biraz küçültüp, kenardan bir geçitle soyunma odalarına ulaşsak diye düşündüğümüz çok oldu.
- Bunu yapamazsınız. Havuz Olimpiktir. Boyutları standarttır.
- Evet, bu yüzden biz de bir üst geçit yapma zorunda kaldık.
- Üst geçit mi?
- Evet üst geçit. Havuzu bir üst geçitle aşıp soyunma odalarına ulaşıyoruz.
- Neden soyunma odalarına ulaşıyorsunuz? Anlamıyorum. Savunma odaları zaten havuzun soyunma odaları.
- Soyunma odalarının bir kısmını iptal etmek zorunda kaldık. Geri kalanlarını ise isteyene kiralıyoruz.
- Soyunma odalarını iptal mi ettiniz? Olamaz.
- Bunu yapmak zorundaydık. Büro kısmını soyunma odalarına doğru genişletmek zorunda kaldık.
[…]
- Çılgınsınız siz…
- Büyüyoruz, büyümenin gereklerini yerine getirmeliyiz.”
İkincil olarak o dönemlerde çalıştığım mekânlar ve bu mekânlardaki süregelen değişimler bana ilham verdiler. Karikatürcüler Derneği’nden tutun da kurduğumuz müzeye ve o müzenin nasıl kullanıldığına kadar yaşadığım pek çok deneyim oyunun parçalarını oluşturdu. Örneğin müzeyi kurduğumuzda ben Karikatürcüler Derneği başkanıydım ve o dönem bu müzenin kurulması ve halka hizmet verebilmesi için birçok şey yaptık.
M: Bu bahsettiğiniz müze hangi müze?
BA: Karikatür Müzesi. Eski çalışmayan bir şehir müzesini biz Karikatür Müzesi’ne çevirmeye karar verdik. Çünkü biliyorsunuz şehir müzesi demek aslında şehirde başka müzeye giremeyen eşyaların depolanıp, sergilendiği alanlar demektir. Sonuç olarak o müzede bulunan eşya ve eserleri başka bir yere taşıdılar ve burası Karikatür Müzesi olarak tahsis edildi. Bu esnada “Karikatür Müzesi nasıl olacak?” gibi soru ve tartışmalar gündeme geldi. Ben de, Karikatür Müzesi’nin sürekli periyodik sergilerin olduğu bir yer olması gerektiğini, yani sabit bir koleksiyon barındırsa bile, asla hiç değişmeyen tek bir sergiden ibaret olmaması gerektiğini söyledim. Her 15 günde ya da her ayda bir farklı bir serginin müzeye gelmesi, bu sergilerin kataloglarının basılması ve sergi ile birlikte her seferinde yeni bir tematik sürecin yaşanması ve buna bağlı etkinliklerin ortaya çıkmasının müzeyi yaşanır kılacağını belirttim. Gerçekten de bu şekilde birkaç sergi yapmayı denedik. Sonra ben Karikatürcüler Derneği başkanlığını bıraktım. Müzeyi de bir anlamda karikatürcülere ve belediyeye teslim etmiş oldum. Bir sene sonra müzeye uğrayınca pek çok şeyin değiştiğini gördüm, mesela orada bulunan heykellerden birisi kırılıp atılmıştı. Çok şaşırdım, “Nasıl olur, bunu niye yaptınız?” dedim. “Sergi bitmişti, biz de burada koyacak yer bulamadık, o yüzden attık” dediler. Sonra gittim, tuvaletleri kilitlemişler, müdüre sordum “Niye tuvaletleri kilitlediniz?” dedim. “Buraya çocuklar gelip çişlerini yapıyorlar” dedi. Ben de “Zaten bu tuvaletleri çocuklar çişlerini yapsın diye açmıştık” dedim. Bunlar oyuna değişik biçimlerde de olsa girdiler.
M: Bina oyununda da işletmecinin yetkisi altında yürütülen yapısal değişimler, işlevlerin değiştirilmesi ve hatta mekânların işlevsizleştirilmesi konuları sıkça yer alıyor.
BA: Evet aynılarını oyunda da kullandım. Mesela, çizgi film mekânı kapatılmış, “Niye kilitli?” diye sorduğumda oradaki müdür “Efendim kapattık çünkü oraya gelip çizgi film seyrediyorlardı.” diyordu. “Kafe kapalı, kafe niye kapalı?”, çünkü “Geliyorlar, orada sabahtan akşama kadar lak lak ediyorlar.” diyordu. Yani bu ve benzeri müesseseler ve onların mekân kullanımları ile ilgili yaşadığım deneyimler bir şekilde oyunun içine girerek oyunun ana temasını oluşturdu. Tabii bu deneyimler oyuna yavaş yavaş taşındı ve basit bir şekilde yani çok fazla abartıya kaçmadan oyunun özüne yansıdı. Belki de bu nedenle çok uzun sürede ama çok keyif alarak yazıp bitirdiğim bir oyun oldu. Sonrasında oynanmadan bile çok ilgi gördü. “Absürd” şeklinde ele alanlar ya da çok “sembolist” bir oyun olarak değerlendirenler oldu. Aslında bu şekilde ele alındığında oyunun içinde çok büyük tuzaklar var. Çünkü oyunda bildik tarzda bir sembolizm yok.
“- Birbirimiz anlamamız çok zor, çok zor. Bakış açılarımız tamamen farklı.
- O zaman kitaplığın durumunu hiç anlatmayalım biz
- Kitaplık mı? Ne yaptınız kitaplığa?
- Evet sonunda bize, orayı kilitletmeyi becerdiler.
- Biz ki, kitap okumasını çok severiz. ...................
Bina-Behiç AK-2013-33s | |||
---|---|---|---|
Okuma
İndir
Turuz hayatta kalmak için, Yardım Edin |
|||
Boyut: 335.5 KB | Dosya Türü : Pdf | İzlenme Say : 332 | Başarısızlık Raporu |