Bağış

Turuz masraflarını karşılaya bilmemiz için yeni yılda Turuza destek olmak için [email protected] ile irtibata geçin.

Bağışlarınızı bu E-postaya bildirin: [email protected]

BTC: bc1q0lqs9dhsd6glk4hdslt83fwcrz9uvujk6lrcfl

USD(TRC20):TWrFZBWcvyDfQSA51cvXq52Es8VSHeFwQR

Bank kart bilgileri:

6104 3373 5031 8547

Iran Millet Bank

I-II-III-IV-V-Nezeri Ve emeli Türk Musiqisi Suphi Ezgi Istanbul 1933-1995

15522
1
2017/5/19
Oy Sayısı 4
Oy Sonucu 6

I-II-III-IV-V-Nezeri Ve Ameli Türk Musiqisi Suphi Ezgi Istanbul 1933-1995

SUPHİ ZÜHDÜ EZGİ
  Doktor Suphi Zühdü Ezgi, 1869 yılında Üsküdar'ın Açıktürbe semtinde bulunan dedesinin evinde doğdu. Posta-Telgraf Nezareti Muhasebe Kalemi mümeyyizlerinden İsmail Zühdü Bey ile mevlevilik tarikatine mensub İmrahor imami Kamil Dede Efendi'nin kızı Emine Hanım'ın oğludur. Beş yaşında ilkokula başladı. Orta öğrenimini tamamladıktan sonra tıp fakültesine, o zamanki adı ile "Tıbbiye-i Şahane"ye girdi;
1892 yılında ve yirmi üç yaşında tabip yüzbaşı olarak mezun oldu. O tarihlerde bir Osmanlı İmparatorluğu vilayeti olan Libya'nın Bingazi şehrine tabur tabibi olarak tayin edildi. Yirmi bir yıl burada görev yaptıktan sonra, 10 Ekim 1911 tarihinde İtalyanların Bingazi'ye asker çıkartması ile başlayan savaşa katıldı. Bingazi mutasarrıflığı elden çıktıktan sonra İstanbul'a döndü. Albaylığa terfi ederek Beykoz Serviburnu Hastahanesi'nde baştabipliğe getirildi. Uzun yıllar burada çalıştı.

Kurtuluş, Savaşı başladıktan sonra Anadolu'ya geçti ve Ankara'ya giderek "Merkez Hastahanesi" baştabibi oldu. Savaşın bitiminden sonra bazı sebeplerden dolayı istifa ederek bu görevinden ayrıldı. H. Sadeddin Arel'in İzmir'de bulunduğu 1923 yıllarında onun daveti üzerine İzmir "Hilal-i Ahmer" (Kızılay) doktorluğuna tayin oldu ve aynı yıl içinde kendi isteği ile elli dört yaşında emekliye ayrıldı. Bundan sonra İstanbul'a yerleşerek kendisini tamamen musiki çalışmalarına verdi.

Muhiddin Üstündağ'ın İstanbul valisi bulunduğu sıralarda (1932), Belediye Konservatuvarı "Tasnif Heyeti"ne girdi. Burada Rauf Yekta Bey, Ali Rıfat Çağatay, Ahmed Irsoy, Mesud Cemil ile uzun yıllar çalıştı. Bu çalışmalar konservatuvar için en verimli yıllar olmuştur. Sağlığının bozulması, özellikle gözlerinin iyi görmemesi gibi sebeplerle 1947 yılında bu görevinden de ayrıldı. Bu tarihten sonra Beykoz'daki evinde inzivaya çekilmiş, sadece öğrencileri ile görüşmüştür. Eşi Semiha Hanım daha önce öldüğü için yalnız yaşamaktaydı. Nihayet bir gece evinde bir hırsızın tecavüzüne uğradı; bir hayli hırpalanmış olarak komşuları tarafından hastahaneye kaldırıldı. Yapılan bütün tedavilere rağmen 12 Nisan 1962 tarihinde öldü. Şişli Camii'nde kılınan cenaze namazından sonra Zincirlikuyu Mezarlığı'nda, arkadaşı Sadeddin Arel'in mezarının yakınına defnedildi.

İki erkek bir kız çocuğu vardı. Kızı yirmi bir yaşında akciğer vereminden ölmüş, bu ölüm Ezgi'yi çok etkilemişti. Fransızca, Arapça, Farsça bilirdi. Ufak tefek bir yapıda olan Ezgi, ağarmış olan sakalına kına koyduğu için, Beykoz'da "Kınalı Doktor" adı ile tanınırdı.

Musiki Öğrenimi:

Daha beş yaşında ilkokul öğrencisi iken sesinin güzelliği dikkatleri çekmiş, "İlahicibaşı" olmuştu. Babası İsmail Zühdü Bey iyi bir hanende olduğu kadar keman ve kanun da çalardı. Evlerinde haftada bir gün musiki toplantıları yapılır, bu toplantılara Medeni Aziz Efendi, Kanuni Hacı Arif Bey, Mızıkalı Vefalı Kemani Tahsin gibi çağının ünlü sanatkarları katılırdı. Böylece Türk Musikisi'ni yakından tanıma fırsatını bulan Ezgi, on bir yaşında iken Tahsin Bey'den keman ve usul dersleri almaya, bir yıl sonra kemanı ile bu fasıllara katılmaya başlamıştı. Kanuni Hacı Arif Bey'den Batı notası öğrenerek pek çok saz ve söz eserleri meşk etti. O zamanki okulların çoğu yatılı olduğundan, izinli olduğu günler Laleli'de oturan Medeni Aziz Efendi'nin evine gider ve ders alırdı. Böylece bu sağlam kaynaktan otuz beş kadar fasıl elde etti. O dönemin en ünlü musikişinaslarından yararlanmanın yollarını arayarak hemen hemen hepsinden bir şeyler öğrendi. Bahariye Mevlevihanesi şeyhi Hüseyin Fahreddin Dede'den ney, nazariyat, repertuvar, nadide eserler öğrendi. Rauf Yekta Bey'den "İşaretli Hamparsum notası"nı öğrendikten sonra bu notanın "Dilsiz Hamparsum Notası" denen işaretsiz şeklini çözdü.

Zekai Dede'den ders alması 1886 yıllarına rastlar. Onun öğrencileri arasına girmesi Üsküdarlı Udi Ahmed Efendi'nin aracılıgı ile oldu; ilk eser olarak acemaşiran makamındaki besteyi geçti, Daha sonra Şah Sultan Tekkesi'nin mahfelinde şeyhin oğlu Burhaneddin Efendi, damadı Avni Bey, Ortakçılarlı Ahmed Efendi, kemençeci Dr. Arif Ata, Hafız Aziz Efendi ile birlikte uzun süre ders almaya devam etti. Sonraları bu derslere Ahmed Avni Konuk, Kanuni Hacı Arif Bey, hanende Kaşıyarık Hüsameddin Bey ile Rauf Yekta Bey de katılmıştır. On yedi yaşında iken başlayan bu derslerle Zekai Dede'den otuz beş fasıl öğrendi.

Klasik tanbur icrasının o zamanki ustası Kozyatağı Rifai Tekkesi şeyhi neyzen ve tanburi Abdülhalim Efendi idi. Zekai Dede'nin tavsiye ve aracılığı ile bu b-yük ustanın öğrencileri arasına girdi. Sürekli bir şekilde şeyhin evine giderek tanbur ve sinekamanı çalmasını öğrendi. Bu dersler üç buçuk yıl sürmüştür.

Müzikoloji Çalışmaları:

Suphi Ezgi sayılı müzikologlarımızından biridir. Rauf Yekta Bey'in başlatmış olduğu bilimsel araştırmalara, 1913 yılında H. Sadeddin Arel ile birlikte katıldı. Bu konuya eğilmesi Arel'i tanıdıktan sonra olmuştur. Böylece eski "Edvar" kitapları ve yazma eserler teker teker incelenerek elden geçirildi. Bu çalışmalara Ord. Prof. Salih Murad Uzdilek'in katılması ile, musikimizin ses fiziği (akustik) bölümü de bir düzene sokulmuş, ilgili bolümlerde de değindiğimiz gibi, "Arel-Ezgi-Uzdilek" sistemi doğmuş oldu.

Klasik eserlerimizi Medeni Aziz Efendi ile Zekai Dede gibi iki güvenilir kaynaktan öğrenen Suphi Ezgi, bu gibi eserlerin notaya alınmasında en büyük etkenlerden biridir. Bunun için çalışmalarında ikinci aşama olarak Sadeddin Arel ile birlikte, çeşitli kaynaklardan toplanmış olan pek çok saz ve söz eserinde restorasyon çalışmalarına başladı. Asılları saklanan binlerce eser gözden geçirildi ve aslına irca edilmiş oldu. Ayrıca o sıralarda hayatta bulunan eski ustalar, tanınmış hanendeler, zikirbaşıları, ayinhanlar aranarak bunların hafızalarındaki eserler notaya alındı. Bu suretle toplanan büyük nota kolleksiyonu Arel'in ölümüne kadar onun kütüphanesinde saklandı; daha sonra Ezgi'ye geri verildi. Bunların arasında gerçek bir sabır mahsülü olan Na't-ı Mevlana ile Nayi Osman Dede'nin Miraciye'si sayılabilir. Besteli mevlidin bestesini kaydetmeğe çalışmışsa da tamamlayamamıştır. Ezgi'nin bir özelligi de eski büyük bestekarlarımızın uslubunu şaşmaz bir şekilde tayin edebilmesi idi. Ancak bir defasında yanılmış, Suphi Ziya Özbekkan'ın bir eserini Mustafa Çavuş'un eserleriyle karıştırmıştı.

İcrakarlığı ve Musiki Hocalığı:

Ney, tanbur, keman ve sinekemani çalan Ezgi, özellikle klasik tanbur icrasının son ustalarındandı. Bu tekniği Mesud Cemil'e öğretmiştir. Asil bir uslub ve ölçülü bir sesle okuyan bir hanende olduğunu öğrencileri ve kendisini tanıyanlar belirtiyor. Bununla birlikte Ezgi'yi bir icrakar olarak değil bir müzikolog olarak düşünmek ve değerlendirmek daha doğrudur. Uzun bir hayat çizgisi içinde tıpkı Arel gibi gerek bizzat yetiştirdiği öğrencilerine, gerekse yaptığı yayınlar ve ünlü nazariyat kitabı ile bu sanata gönül verip öğrenmek isteyenlere hocalık etmiştir. Bugün o ayarda olmayan nazariyat kitapları, makaleler, verilen dersler hep bu kaynaktan beslenmektedir.

Eserleri:

1- Ameli ve Nazari Türk Musikisi: Uzun yıllarını vererek elde ettigi sonuçları Arel'in tavsiyesi ile yazmaya başladı. Eserin ilk cildi 1933 yılında kitap haline geldi. Aralıklı tarihlerde tamamlanan bu muazzam eser beş ciltten ibaretir. Bugüne kadar yeni basımı yapılmamıştır. Yine bu eserde eski musikişinaslarımız hakkında kısa biyografik bilgiler verilmiştir.

2- Tanbur metodu.

3- Türk Musikisi klasiklerinden Temcid, Na't, Salat, Durak ve İlahiler kitabı.

4- Tanburi Mustafa Çavuş'un otuz altı eseri.

5- Tanburi Ali Efendi, Hacı Arif Bey ve Şevki Bey'in eserleri.

6- Solfej kitabı.

7- Bir ömür boyunca bestelediği yedi yüz eserinin ancak yüz altmış beşinin yayınlanmasını uygun bulmuştur. Eserlerinin tamamı Türkiyat Enstitisü'ne devredilmiştir. Bu eserlerin başlıcaları 13 Peşrev, 2 Durak, 43 Saz Semaisi, 10 Oyun havası, 13 Beste, 4 Ağır Semai, 9 Yürük Semai, 3 Marş, 67 şarkı, 1 ope retten (Lale Devri) ibarettir. Operetinin ilk temsili Şehzadebaşı'ndaki Ferah Tiyatrosu'nda yapılmıştır. Eserin bazı bölümlerinin iyi okunamadığından yakınmıştır.

Kendine özgü bir kişiliği olan Suphi Ezgi, eserleri ıslıkla deşifre eder, beğenmediği konular için ve sinirlendiği zaman "Püf dermiş. Oldukça titiz ve geçimsiz tabiatta olduğu söylenir.


qaynaq

Yazarlar:
Yayın Yılı:
1933 (Miladi)
Dosya Türü:
PDF Document
İçerik Dili:
Türkçe

Teşekkürler

 Sayın oxucular!
Turuz sitesi bir kültürəl ocaq olaraq dilçiliklə bağlı qonulardan danışır. Bu sitə dilçiliklə bağlı dəyərli bilgilər verməkdədir.Dilimizin tarixi və etmolojisi sahəsində çalışan bu sitə, sözlərin kökü və etimolojisi haqqında, başqa sitələrdən dəyişik olaraq, eyləmlə(fe'l) bağlı anlamların açıqlayır.
Sitəmizdə dilçiliklə bağlı bir çox kitab,sözlük, yazılar əldə edib oxuyabilərsiniz. Umuruq ki bu sitə, siz dəyərli, sayın oxucular yardımıyla, dilçilik qollarının gəlişməsi, yüksəlişi yolunda bir addım götürəbilsin.
Bey Hadi ([email protected])
Təbriz