Turuz masraflarını karşılaya bilmemiz için yeni yılda Turuza destek olmak için [email protected] ile irtibata geçin.
Bağışlarınızı bu E-postaya bildirin: [email protected]
Bank kart bilgileri:
6104 3373 5031 8547
Iran Millet Bank
Dilçilik Tarixi -E E Recebov -kiril - Baki- 1988 - 543s
Dilçilik Tarixi
دیلچیلیک تاریخی
E E Recebov
Baki- 1988
Kiril
543s
------------
Dil bilimi tarihi
Cenevreli dil bilimci ve gösterge bilimci Ferdinand de Saussure (1857–1913) ”dil” kavramına ilişkin köklü ve uzun süredir dil bilimi etkileyen bir görüşe sahiptir. Bunun nedeni biçimsel yapı olarak dil - ki Saussure bunu Langue (yapı/sistem) olarak adlandırır - ve somut kullanılan dil arasında - bunu da Parole (söz) olarak adlandırır - yapmış olduğu ayrımdır. Langue, bir dil topluluğuna ait konuşmacının kafasında mevcut olan teorik, anlaşmalı bir sistemdir. Parole (söz) ise özel zamanlarda konuşmacılar tarafından güncellenmiş dildir. Bunun yanında dilsel ögeler her kullanım durumuna göre farklı bir anlam kazanabilir. Bu sebeple parole (söz) dilin içeriği, Langue ise dilin biçimi olarak ayrılır.
De Saussure, dilde “iki yönlülük” fikrini ortaya atan ilk kişi değildir. Daha önce Hermann Paul de aynı şekilde “Dil Tarihi Prensipleri” kitabında bunu ifade etmiştir. Paul kitabında bir kelimenin “normal anlamı”ndan, yani alışılagelmiş kendi anlamından bir de nedensel (nadir) anlamından, yani her bir dilin olasılıklarından kaynaklanabilecek anlamlarından söz etmektedir.
Hem tarihçi ve dil bilimci Paul, hem de yapısalcı Saussure nedensel, başka bir deyişle durumsal olarak ortaya çıkan dilin normal anlamı, yani Langue’a ait teorik dil sistemini etkilediğini ve böylece değişikliklerin meydana gelebileceğini ve bunun da dil değişimlerine açıklık getirdiğini tespit etmişlerdir.
Dille ilgili bu ikilemli görüş üretici dil bilgisi modelinde ve özellikle de Noam Chomsky (1928) tarafından kurulan dönüşümsel dil bilgisinde ortaya koyulmuştur. Chomsky’nin modelinin farkı, Paul’unki gibi tek tek kelimeler ya da Saussure’ünki gibi dilsel sistemi esas almamasındadır. Chomsky daha çok biyolojik nedenlerle ilgilenir ve Kompetenz (dil yetisi) ve Performanz (dil edinimi) ayrımını ön plana çıkarır.
Dil yetisi (Kompetenz) özel bir dil sistemine sahip olabilmek için ana dil edinimi süresince kazanılmış yeteneklerdir. Bu yeteneklerin edinimini biyolojik faktörler belirler. Küçük çocukların dilsel gelişimi esnasında her bir dile göre ayrılan temel, dilsel parametreler doğuştandır. Bir konuşmacının dil yetisi, bir insanın dil edinimi sonrasında sahip olabileceği ideal bir dil sistemidir.
Dil edinimi ise konuşma sürecindeyken dilin hatalarla dolu somut kullanımını betimler. Böylece Saussure’ün Parole (söz) kavramıyla hemen hemen özdeştir.
Langue (dil) sabit bir model ve kurallar sistemi olarak görülür. Kompetenz (dil yetisi) ise sınırlı sayıda kurallar ve dilsel ögelere yer verip daha çok sınırsız dil ifadelerinin oluşmasına izin verdiği için dinamik bir model olarak anlaşılır. Bu yönden Kompetenz ve Langue birbirinden ayrılır (ama uygulamada bir dilde kurallar doğrultusunda oluşan bütün kelime birleşimleri aynı ölçüde ifade edilmez; aksine belli kelimeler aynı zamanda başka belli kelimelerle karşılanır. Bu bütünce dil bilimine bağlı bir durumdur.)
Chomsky; bunu yaklaşık 20 yıl sonra 1965’te oluşturduğu bir modelle değiştirmiştir. Dilde bulunan hatalardan dolayı konuşulan dil biyolojik olan dilsel yapıların incelenmesine uygun değildir. Bu duruma bağlı olarak Chomsky Kompetenz’i (dil yetisi) sırf zihinsel ve (büyük ölçüde) bilinçsizce oluşturulan yapı olarak görür ve I-dil’den, yani “iç dilden” söz eder. Bu da I-dil sınırlarına girmeyen durumları içeren E-dil, yani biçimsel dili oluşturur. Bir başka deyişle, sadece bir anda gerçekleşen konuşma değil, bir konuşucu topluluğu içinde üzerinde uzlaşı olan bir dilin ayrıntılı özellikleri söz konusudur (bundan dolayı örneğin bir dilin belli bir lehçesi Kompetenz‘in (dil yetisinin) ya da Langue‘un (dilin) bir bölümü olarak değil de, E-dil üst başlığının bir bölümü olarak görülür). Doğal bir dilin sadece biyolojik olan nedenlerle gelişen alt sistemiyle ilgili değildir. Aksine doğuştan olan dil özelliklerine bağlı olmayan değişken dil alışkanlıklarını gösteren bir sistemdir.
Genel dil biliminde dil sistemi ve dil kullanımının, örnek ve uygulamanın bu ayrılmış modelini aşacak az sayıda araştırma var. Bütünce dil bilimi bu konuyu ele alır. Bütünce dil bilimi kullanılan dilin temsili malzeme bütünü yardımıyla bir dil sisteminin (Almanca, İngilizce gibi) yapısal özelliklerini (söz dizimsel, sözlüksel gibi) ve alt sistemlerini (Avusturya ya da İsviçre Almancası gibi) araştırır.
Aynı zamanda bütünce dil bilimi belli gruplara ait metinlerin (belli bir sosyal gruba özgü dil, politik ve gazete metinleri gibi) özellikleri, kullanımdaki dilin özellikleri ve dil kullanımı nedenleri gibi dil materyallerini saptar. Doğuştan olan dil bilgisi ne ilişkin araştırmalara da önemli katkılar sağlayan, çocukların erken yaşlardaki dil edinimine ilişkin gözlemler; kaydedilen çocuk dili materyal ve veri tabanları aracılığı ile yapılır.
Dilin bünyevî yapısı
Yapısal açıdan - bugüne kadar yapılmış dil incelemeleri durumu - dil analiz edilir ve öğesel parçalara ayrılır. Bu parçaların işlevleri ve öğe tamlamalarının türü araştırılır.
Dilin normal durumu olarak dil seslerinin bir sırası olarak görülen ses dili kabul edilir.. Ayrı ayrı sesten oluşan her bir ses sırası, ses bilimi düzleminde işlevsel ögeler olan ses öğesini ve heceyi oluşturur. Üst düzlemde (biçim bilgisinde) bunlar biçim birimlerini ve kelimeleri oluştururlar. Bunlar da – bir üst düzlemde – dilsel bir ifadenin temel birimi olan ve belli sözdizimsel kurallara göre oluşturulan cümle olarak anlaşılır.
Bir tümcenin ögeleri farklı açılardan belirlenebilir. Parça tümcelerin (temel cümle, ikinci, yani yancümle) yanı sıra cümle içerisinde az ya da çok sayıda olabilen kapsamlı kelime bileşimleri de cümle kurucu birimler (hatta dizimler) olarak belirlenebilir. Dönüşümsel dil bilgisi yle birlikte “tümce” kavramı yeniden tanımlanmıştır.
Böylelikle “kök”leri bir isim ya da bir fiil gibi belirli kelime türlerinden oluşan ve diğer ögelere (yani bağlı kelimeler) bağlı olan, birbirini tamamlayan cümle ögeleri tanımlanır. Bu tür tümceler genelde bir cümle içinde bütünüyle değiştirilerek görülebilir. Bu, olumsuz tümceler gibi soyut yapıdaki tümcelerin tanımlanmasına da izin verir.
Tümcelerin biçimlenişinin, çok sayıda tümcelerin karşılıklı etkileşimine bağlı olduğu yönündeki görüşü benimsenene kadar; tümce, uzun yıllar en üst dilbilimsel analiz düzlemi olarak görülmekteydi. Cümle üstündeki düzlemde metin oluşturulur. Metinler belirli biçimde yapılandırılabilir. Farklı kısımlar başka biçimde birbirleriyle ilişki içindedir. Metinler tipolojik olarak sınıflandırılır (metin işlevleri) ve/veya belirli metin türlerine (yapısalcı sınıflandırma) aittir.
En üst düzlemde bir süredir birçok metinden oluşan bir topluluk bir metinle alakalı olarak diğer metinde şekil alan söylem düşünülmektedir. Sınırdaş bilimlerde de kullanılan alışılmış ve çok anlamlı “söylem” kavramı dil bilimi içinde de birbirine uymayan şekillerde tanımlanmaktadır. Söylem kavramı altında her bir konuşmadan tutun da bir konuşmacı topluluğunda üretilen metinlerin hepsini içeren bir bütün anlaşılabilir.
Dilin işlevi
Dil, insanların kullandığı en önemli ve en etkili iletişim aracı olarak görülmektedir. Buna bağlı olarak dilin her bir işlevini esas alan birçok model vardır. Bu en köklü modellerden biri Karl Bühler’e ait olan Organon Modeli’dir. Diğer taraftan dili, yeteneğe yatkın biçimde bir biyolojik nesne olarak gören Noam Chomsky Okulu için dilin iletişimsel işlevi ikinci plandadır ve araştırmalarının öncelikli içeriği değildir.[3]
Bilim dalları arasındaki yeri
Dil kavramının farklı şekillerde yorumlanmasından ve dilin çok farklı yönlerinin incelenmesinden dolayı dil bilimi için herhangi bir bilim dalına aittir demek mümkün değildir. Linguistik; dilsel sistemin bilimi, çoğu kişi tarafından da gösterge biliminin bir alt alanı ya da göstergelerin bilimi olarak görülmektedir. Bu yüzden linguistik, yapısal bilimler ya da formal bilim grubuna dâhil edilir.
Ancak kişisel dil edinimi ve dil kullanımı psikolojik ya da klinik bir durum olarak değerlendirildiğinde dil biliminin bu alt alanı doğa bilimleri grubunda sayılabilir. Dil, toplumsal ve kültürel bir kavram olarak incelendiğinde ise dili kültür bilim ya da ruh bilimi kategorisinde değerlendirilebilir. Dil biliminin sosyal bilimlere ait budun dil bilimi, siyaset dil bilimi ya da toplum dil bilimi gibi alt alanları da vardır.
Dil biliminin alt alanlara ayrılması
Bilimsel alanların adlandırılmasında farklılıklar yaşanmasına ilaveten dil biliminin kendisi de birbirlerini sınırlayan alt alanlara kesin bir şekilde ayrılmada sorun yaşamaktadır. Bilhassa bütün bilimsel alanların birbirlerinden yararlanan alanlar olma özelliğinden ileri gelen böyle bir sınıflandırma genellikle tartışmalıdır. Karşılaştırmalı dil bilimi ya da tarihsel dil bilimi, genel dil bilimi ve uygulamalı dil bilimi; birçok araştırma; bu üç büyük dilbilimsel uzmanlık alanın hali hazırdaki sınırlandırılmasını ya yapay ya da uygunsuz bulmaktadır.
Tek tek araştırma alanlarının hangi alana ait olduğu konusunda kısmen farklı sınıflandırmalarla karşılaşılabilir. Bu nedenle örneğin sosyal dil biliminin genel dil biliminin bir bölümü mü yoksa uygulamalı dil biliminin bir bölümü olduğu konusunda genel bir yargı söz konusu değildir.
Ayrı ayrı dilleri hem dilbilimsel, hem de edebiyatbilimsel ve kültürbilimsel açıdan inceleyen filoloji (betik bilim) modern dil biliminin bir bölümü olarak değerlendirilmez. Aksine filoloji dili ve tarihsel gelişimini yazılı belgelerden inceleyen, kendine özgü bir bilim dalıdır. Türkiye’de üniversite yapılanmalarında bu iki bilim dalı farklı bölümler altında ifade edilmektedir. Dil bilimi bölümü (İngiliz dil bilimi) ile dil ve edebiyat (Türk dili ve edebiyatı, Alman dili ve edebiyatı, Japon dili ve edebiyatı vs.) bölümleri adı altında eğitim verilmektedir. Dilbilimsel alt alanların aşağıdaki sınıflandırılmaları konusunda büyük ölçüde fikir birliği sağlanmıştır.
Araştırma alanları ve alt alanları
Temel olarak linguistik ve dil bilimi kavramları eşdeğer iki kavram olarak algılanmaktadır. Ancak; özellikle doğal dilin teorik temellerinin araştırılması bakımından linguistik adı altında bu alanın anlaşılması ve dil bilimi kavramının kullanımı ile de büyük ölçüde dilin sosyal ve kültürel bir olgu olarak gösterilmesi bu noktada kavramsal ikileme neden olmaktadır. Buna göre hangi alanın genel linguistiğe ya da genel dil bilimine ait olduğu konusunda farklı anlayışlar vardır.
Dil sisteminin parçalarının (sesler, kelimeler, farklı işlevsel birimler) tanımlanması, işlevleri ve anlamları, ayrıca onların bir araya gelme örnekleri ve olasılıkları (ses birleşimleri, ifadeler, cümleler, metinler) genel linguistiğin görev alanıdır. Farklı dil bilgisi modellerinin ifade edilmesi de genel linguistiğin görevlerindendir. Bu bakımdan istenilen evrensel dil bilgisi araştırmaları; yani bütün dillerde ortak olan biyolojik, belirlenmiş, temel dilbilgisel bir yapı- büyük önem kazanmıştır. Genel dil bilimi ve diğerleri genel dil teorilerinin ifade edilmesiyle de ilgilenir.
Teorik alanlar
Teori odaklı genel linguistiğin temel alanlarından birisi (en azından doğrudan) gerçekten ifade edilen dille ve mevcut tekil bir dille ilgilenmemiştir. Bu yüzden bu alt alanlar bütünüyle teorik linguistik olarak adlandırılır. Genel linguistiğin sınırlı tanımı vardır ve aşağıda listelenmiş temel alt alanlar arasında sayılır. Bu yüzden teorik linguistik ve genel linguistik kavramları bir tutulmaktadır. Ama uygulamalı ve tarihi alanların da genel linguistiğe dâhil olabileceği anlayışına bağlı olarak bu eşdeğer kullanım yanlış anlamalara sebep olabilir. Bu temel alt alanlar şunlardır:
Dil bilgisi: Dilin yapısını, biçimin, belirli kurallara göre yapısal örneklerini inceler. Bu üst kavram altında aşağıdaki alanlar sıralanabilir.
Buna ilaveten birçok dilsel durum bu alanlar arasındaki ortak alanı gösterir. Bu nedenle ortak olguların araştırılmasında bir taraftan Morphonologie ya da Morphophonologie ve diğer taraftan da Morphosyntax’dan söz edilebilir.
Gittikçe bu alanların işbirliği, dil bilgisi nin kapsamlı teorisi bakış açısıyla tanımlanmakta ve kendine özgü bir alan olarak “dil bilgisi teorisi” anlaşılmaktadır.
Söylem çözümlemesi: (yazılı ve sözlü) Metinlerin tematik ilişkilerini ve üretim ile alımlama ilişkilerini inceler. Uygulamada çok sayıda sosyal ve dil dışı diğer etmenler rol oynar ve bu alanda kullanılmış diller incelenir.
Genel-karşılaştırmalı alanlar
Dilin yapısal tanımlamasının yanı sıra genel dil biliminin diğer temel görev alanı olan dil dışı ortak genel özelliklerinin tanımlanmasıyla ilgili olarak genel dil biliminin başka dilbilimsel alanları gruba dâhil edilebilir.
Evrensel araştırmalar; her bir dilin çoğunun cümle bilgisi, biçim bilgisi ve ses bilimi açısından karşılaştırarak ve de dillerin genel ortak özelliklerini tespit ederek evrensel dil bilgisi araştırmaları üzerine denemeler yapar.
Evrensel araştırmalar ile dil tipolojisi, ayrımsal karşılaştırmalı dil bilimi ve alan tipolojisi arasında sıkı bir bağ bulunmaktadır.
Dillerin karşılaştırılmasıyla ilgilenen bütün bu alanlar, araştırma kurumunun (çoğunlukla üniversite kurumu) görüş ve yönelimlerine göre genel dil bilimi tamamlayıcı bilim dalları olarak görülmektedir ve tarihi-karşılaştırılmalı alanlarla birlikte karşılaştırmalı dil bilimi adı altında toplanır. Karşılaştırmalı dil bilimi genel dil biliminin yanında bağımsız dilbilimsel bir ana disiplin olarak anlaşılabilir. Ayrıca bu alanlarda ortak dilsel özelliklerin tanımlanması sadece teorik değildir; bu tanımlama var olan her bir dil araştırması esas alınarak yapılır. Bu sebepten dolayı bu alanlar genel dil bilimine ait alanlar olarak görülmez.
Dilçilik Tarixi -E E Recebov - kiril- Baki- 1988 - 543s | |||
---|---|---|---|
خواندن
دانلود
برای ادامه حیات توروز، کمک کنید |
|||
حجم: 206.45 MB | نوع فایل : Pdf | دیده شده : 1705 | گزارش خرابی |